Amerika merkezli düşünce kuruluşu RAND Corporation’ın yayımladığı son rapor, Gazze’nin geleceğine dair endişe verici bir perspektif sunuyor. Sözde “yeniden inşa ve rehabilitasyon” başlığı altında sunulan bu plan, aslında Filistin halkının topraklarından uzaklaştırılması yönünde uzun vadeli bir stratejiyi içeriyor.
Raporda dikkat çeken ifadelerden biri, Gazze’deki yıkımın boyutunun öylesine büyük olduğu ve yeniden inşanın en az 10 yıl süreceği. Bu gerekçeyle, Gazze’lilerin bu süre zarfında başka ülkelerde yaşamaları gerektiği öneriliyor.
Peki bu bir geçici çözüm mü, yoksa kalıcı bir nüfus mühendisliği mi?
Soft Power Görünümlü Stratejik Sürgün
RAND gibi kurumların önerileri yalnızca teknik analiz değil; çoğu zaman Amerikan dış politikasının zeminini hazırlayan araçlar olarak karşımıza çıkar. Bu raporda da silahsız ama stratejik bir müdahale önerisi bulunmaktadır. İnsanları zorla değil, “zorunluluk” bahanesiyle topraklarından uzaklaştırmak ve “yeni bir düzen” kurmak esas amaçtır.
“Gidin, sonra dönersiniz” söylemi, Ortadoğu’nun tarihi göz önünde bulundurulduğunda fazlasıyla naif bir vaatten ibarettir. 1948’de yaşanan Nakba (Büyük Felaket), bu tür “geçici göç” lerin nasıl kalıcı bir sürgüne dönüştüğünü göstermektedir. Oysaki bugün hala 5 milyondan fazla Filistinli mülteci “geçici” gidişin dönüşünü beklemektedir.
Kimin Kontrolü, Kimin Çıkışı?
Raporun satır aralarında yer alan en kritik mesaj şu: Gazze’nin kontrolü ya doğrudan İsrail’in ya da dolaylı olarak ABD’nin elinde olmalı.
Gazzelilerin bölgeden “gönüllü” olarak ayrılması sağlanmalı. Ancak hepimiz biliyoruz ki İsrail, bir kez kontrol sağladığı yerden kolay kolay çekilmez.
Dolayısıyla bu rapor, Filistin halkına aslında şunu söylüyor: “Siz gidin, gerisini biz hallederiz.”
Uluslararası Hukukun Sessizliği…
Bu tür raporlar, uluslararası hukukun temel ilkeleriyle de çelişiyor. Zorla yerinden etme, Cenevre Sözleşmesi’ne göre savaş suçudur. Ancak RAND gibi kurumlar, bu gerçekleri görmezden gelerek, akademik dille etnik temizliğe kılıf hazırlıyor.
Ne yazık ki, uluslararası toplum bu tür belgeleri teknik çözüm önerileri gibi değerlendirmeye devam ettikçe, yerinden edilme politikaları normalleşmeye devam edecek. Bu haksız politika bugün Gazze’de, yarın başka bir coğrafyada kadermiş gibi duracak!
RAND raporu, belki de son yıllarda yayımlanan en tehlikeli metinlerden biri. Çünkü savaş uçakları yerine raporlarla, Bombalar yerine istatistiklerle bir halkın geleceği karartılıyor. Bu kez mermiler değil, kelimeler hedef alıyor. Ve kelimeler, bazen çok daha derin yaralar bırakıyor.
“Zeki ve Sert Birisi”
Türkiye bundan 20 yıl önce içine kapanmış, içi hain ve umutsuzlarla dolu bir ülkeyken bugün Dünya’nın her yerinde, her milletin bildiği bir ülke olmuştur. Bu başta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türk Devleti’nin başarısıdır. Bugün Dünya’da yaşayan herkes Recep Tayyip Erdoğan’ı tanır ve Türk Devletini bilir. 20 yıl önce Batı’ya karşı hep bir aşağılık kompleksiyle hareket eden Türkiye’den bugün ABD dahil bütün büyük devletlerle ve milletlere eşit bir Türkiye vardır.
Bu eşitlik Sayın Cumhurbaşkanının iradesiyle olmuştur. ABD tarihinde J.F.Kendedy’den bu yana ilk kez bir İsrailli devlet görevlisi tanrısal güç kabul edilmedi ve Washington’dan bir ölçüde eli boş döndü. İsrail medyasından farklı kesimler bu durumu mercek altına aldı. İran konusunda destek bulan fakat Türkiye konusunda eli boş dönen Donald Trump’ın Sayın Erdoğan ile ilgili söylediği şu sözler oldukça dikkat çekicidir.
“2000 yıldır kimsenin yapamadığını yaptı, Suriye’yi aldı, ona bunu söyledim ve bana hayır hayır ben yapmadım” dedi. “Bibi, Türkiye’yle sorunlarını çözebilirim ama makul olacaksın, medya çıldırsa da Erdoğan’ı severim” dedi.
ABD 21.yy’ın en güçlü devleti ve bu devletin Başkanı Trump’ un Sayın Erdoğan’la ilgili söylediklerinden sonra Türkiye’de cılız ve muhalifimsi, eyyamcı siyasilerin ve medya şahsiyetlerinin yanıldıklarının göstergesidir.
Hakan Fidan-Özgür Özel…
CHP Genel Başkanı Özgür Özel gözü dönmüşçesine açıklamalar yapıyor. Şu çok net: Özgür Özel bugünkü devletin gücünün 1000 de 1 ini dahi anlayamamıştır. Ekrem İmamoğlu gibi “güçlü” bir siyasi figüre bile gözaltı-ifade-cezaevi süreçlerini hızlandırılmış şekilde uyguladıysa,
Özgür Özel’de, İmamoğlu’nun “gücünün” 1000 de 1 ine sahip değilken Sayın Hakan Fidan’a “sekreter” diyebilecek kontrolsüzlüğün ve fiili eylemlerinin sonucunun farkında değil.
Bakıldığında CHP’nin resmi başkanı Özgür Özel gibi görünse de fiili başkanının Ekrem İmamoğlu olduğu gerçeğini bilmeyen yoktur. Özgür Bey’in miting alanlarında ve Saraçhanedeki ifadeleri büyük oranda karşılık bulmamış, gerekli reaksiyonu alamamıştır. Çünkü Özel dikkate alınmıyor.
Özgür Özel bugünkü devlet yapısını ve bakış açısını zerre kadar anlamış değildir. “Sekreter” dediği Sayın Fidan’sa devlet aklının fikir babasıdır.
O nedenle Özgür Özel kendi sikletinde yarışmalı…koşmalı.